1988 yılı, İngiltere’de sadece politik arenada değil, toplumsal yapıyı derinden etkileyen radikal bir dönemdir. Margaret Thatcher liderliğindeki muhafazakar hükümet, AIDS salgınının gölgesinde eşcinselleri ve lezbiyenleri hedef alan bir yasa tasarısını masaya yatırmıştır. Bu tasarı, sadece bir politika değişikliği değil, aynı zamanda toplumsal algıda derin izler bırakacak bir adımı simgeler. Ancak, bu politik arenada cereyan eden değişimler sadece kağıt üzerinde kalmaz, aynı zamanda bireylerin hayatlarını derinden etkiler. Jean, bu dönemde yaşamını sürdürmeye çalışan beden eğitimi öğretmenidir. Ancak, onun hikayesi yalnızca bir meslek hayatının öyküsü değil, aynı zamanda kişisel kimliğin sancılı mücadelesinin de bir portresidir. Jean, toplumun baskısı altında ikili bir yaşam sürmek zorunda kalan, gerçek kimliğini gizlemek zorunda kalan biridir. Bu durum, yıllar içinde içsel bir çatışmaya dönüşmüş ve Jean’in duygularını bastırmasına yol açmıştır. Ancak, herkes gibi Jean’in de bir iç dünyası vardır, uzun zamandır saklı kalmış duyguları ve özlemleri vardır. Jean’in iç dünyasında uzun zamandır saklı kalan duyguları yeniden alevlendiren bir dönüm noktası yaşanır. Okuluna yeni bir kız öğrenci gelir ve bu kız, Jean’in iç dünyasını derinden etkiler. Jean, aile yaşantısını korumak ve mesleğini riske atmamak arasında zorlu bir seçim yapmak zorunda kalır. Ancak, bu seçim sadece Jean’in bireysel bir kararı değil, aynı zamanda toplumsal beklentiler ve normlarla da mücadele ettiği bir sürecin bir parçasıdır.