Do-yeong, kahramanlık madalyası boğazında bir yumru gibi dururken, karanlığa gömülmüş odasında oturuyordu. Denizaltı kazasının kabusu hala zihninde yankılanıyor, kaybettiği dostlarının yüzleri gözlerinin önünden gitmiyordu. Ulusun kahramanı ilan edilmişti, ama bu ünvan ona teselli vermiyordu. Ailesiyle arası gitgide soğuyor, yalnızlık onu her geçen gün daha da sarmıyordu.
Tam o sırada, telefonunun çınlamasıyla irkildi. Bilinmeyen bir numaraydı. Cevap verdiğinde, gizemli bir ses onu şoke etti: Stadyumda belirli bir ses seviyesine ulaşıldığında patlayacak bir bomba vardı. Do-yeong’un dünyası adeta başına yıkıldı.
Kahramanlık ünvanı bir yük gibi omuzlarına binerken, içsel karanlığıyla da boğuşmak zorundaydı. Sevdiği insanları korumak için kendi travmalarıyla yüzleşmesi gerekiyordu. Zaman akıp gidiyordu ve Do-yeong’un önünde iki seçenek vardı: Ya kahramanca ayağa kalkıp bu bombayı durduracak ya da karanlığa teslim olup geçmişinin esiri olacaktı.