Dr. Carver’ın kliniği, kusursuzluğun mabedi gibiydi. Bembeyaz duvarlar, steril ortamlar ve kusursuz gülüşlü reklamlar… Her şey, mükemmel bir benlik vaadiyle parıldıyordu. Bu vaade kapılan bir grup kadın, hayalini kurdukları görünüme kavuşmak için doktorun bıçağına teslim oldu.
Ameliyatlar başarıyla sonuçlandı. Kusurlar yok oldu, pürüzsüz bir cilt ve kusursuz hatlar ortaya çıktı. Fakat bu sahte güzelliğin altında, karanlık bir lanet filizlenmeye başladı. Ruhun derinliklerinde, bir huzursuzluk ve tatminsizlik duygusu kemirmeye başladı.
Kusursuzluk, sandıkları kadar tatmin edici değildi. Aksine, yeni bir endişe ve korku kaynağı haline geldi. Kusurlarını kaybeden kadınlar, kendilerini de kaybetmiş gibi hissetmeye başladılar. Kimlikleri bulanıklaştı, özgüvenleri sarsıldı ve mükemmellik maskesinin altında kaybolup gittiler.
Dr. Carver’ın kliniğinden ayrılan kadınlar, kusursuzluğun lanetine kapılmışlardı. Artık ne eski benlikleri ne de hayalini kurdukları mükemmel benlikleri olabiliyorlardı. Geride kalan tek şey, pişmanlık ve karanlıkla örülü bir gelecekti.