Ev, iç çatlaklarından sızan yatırların hüzünlü fısıltılarına gömülmüş, korku dolu bir gerçeklikle ziyaretçilerini karşılayan bir lanetin karanlık kolları içinde sallanıyor. Her köşede, geçmişin acı hatalarının izlerini taşıyan odalar, yankılanan ayna yansımalarıyla dolup taşıyor. Bu ev, zamanın kendi duvarları arasında sıkıştığı karmaşık bir labirent gibi; içine adım atanlar, geçmişin hüküm sürdüğü bu zindandan kaçış umuduyla buraya adım attıklarında, kendi günahları tarafından sarılıp boğuluyorlar. Ziyaretçiler, odalar arasında dolaştıkça, yaşanmışlıkların acı hatıralarıyla yüzleşiyorlar. Her ayna, geçmişte yapılan hataları bir hayalet gibi yansıtarak, onları mahkum etmiş gibi bir duygu uyandırıyor. Evin içindeki her adım, geçmişin ağırlığını derinden hissettiriyor ve bu ağırlık, ziyaretçilerin ruhlarına musallat oluyor. Evin duvarları, zamanın izleriyle dolup taşmış ve geçmişin hayaletleri, her çatlaktan sızan bir lanetle çevreyi sarmış durumda. Ziyaretçiler, bu lanetin pençeleri arasında, kendi günahlarının pençesinde bir çıkış yolu arama çabası içinde kayboluyorlar. Ancak ne yazık ki, bu evden kaçış mümkün değil; çünkü burası, geçmişin defalarca tekrarlandığı ve günahların sonsuz bir döngüsünün yaşandığı bir mahkeme salonuna dönüşmüştür.