New York’un gökdelenleri arasında, lüks bir dairenin çatı katında, ölümcül bir oyun oynanıyordu. Oyunun bir ucunda, zekasına ve becerilerine güvenen usta bir hırsız olan Nemo vardı. Diğer ucunda ise, onu yok etmeye programlanmış, gelişmiş bir güvenlik sistemi.
Nemo, şehrin en zenginlerinden birinin dairesini soymak için kusursuz bir plan hazırlamıştı. Her ayrıntıyı gözden geçirmiş, her olasılığı hesaplamıştı. Fakat planlar her zaman kusursuz işlemez. Güvenlik sistemi, Nemo’nun en ufak bir hatasını fırsat bilerek devreye girdi ve tüm çıkışları anında kilitledi.
Nemo, bir anda kendini bir labirentin içinde buldu. Çıkış yolu yok, etrafı güvenlik kameralarıyla çevrili. Her adımı izleniyor, her hareketi kaydediliyordu. Soğukkanlılığını korumak zorundaydı. Panik, bu labirentten çıkış yolu bulmasını engellerdi.
Etrafına bakındı. Çatı katında kullanabileceği pek bir şey yok gibiydi. Birkaç eski mobilya, bir masa ve bir sandalye… Hepsi bu. Fakat Nemo pes etmeyecekti. Hayatta kalmak için her şeyi yapmaya hazırdı.
Mobilyaları kullanarak bir barikat oluşturmaya başladı. Güvenlik kameralarının görüş açısını kapatmak için her şeyi denedi. Zaman daralıyordu. Her an, güvenlik sisteminin onu etkisiz hale getirmesi an meselesiydi.