30’lu yaşlarının başında, güne her sabah ailesinin sahibi olduğu Yunan restoranında başlayan Toula için her yeni gün, bir öncekine benzer bir döngüyü başlatıyordu. Her sabah aynı yemekleri hazırlamak, aynı masalara hizmet etmek, onun için artık sadece bir iş değil, adeta bir tutsaktı. Fakat içinde büyüyen bir istek vardı; hayatının monotonluğundan kurtulma arzusu. Evlenmemiş olması, ailesinin gözünde bir sorun olarak algılanıyordu ve Toula’nın iç dünyasında, fırtınalar kopuyordu. Kendi hayalleri ve umutları vardı, farklı bir hayat arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Bir gün, cesurca adım atarak beklenmedik bir karar aldı. Aile işini bırakıp, halasının turizm acentasında çalışmaya başladı. Bu karar, Toula için bir dönüm noktasıydı. Turizm acentasında çalışırken, hayatının dönüm noktalarından biri olan Ian ile tanıştı. Ian, çekici bir adamdı ve Toula’nın yaşamını kökten değiştirdi. Toula, Ian’a karşı derin bir his beslerken, zamanla karşılıklı duyguları keşfetmeye başladı ve bu yeni ilişkiden keyif almaya başladı. Ancak, mutluluklarını gölgeleyen büyük bir engel vardı: Toula’nın ailesinin restoranı işletmesi için ısrar etmesi. Bu, Toula’nın içsel mücadelesini daha da derinleştirdi. İstediği hayatı yaşayıp aşkını bulmak arasında sıkışan Toula için, zorlu bir seçim vardı.