Shakib, geçmişin acılarını bir yük değil, bir meydan okuma olarak gören biriydi. Yıllar önce, deprem felaketinde eşini ve oğlunu kaybederek, hayatını evsizlik ve zorluklar içinde sürdürmüştü. Ancak bir gün, hayatının beklenmedik bir şekilde tamamen dönüştüğünü gördü. Çalıştığı inşaat şantiyesi, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan dehşet verici olayları anlatan bir film setine dönüştürülmek üzere seçildi. Shakib, bu olağanüstü dönüşümde rol alacak seçilmiş birkaç kişiden biriydi. Film, Adolf Hitler liderliğindeki tarihi olayları konu alıyordu. Shakib, hayatında hiç düşünmediği bir şekilde, tarih sahnelerine adım atmıştı. Bu sadece bir rol oynamak değil, aynı zamanda kendi içsel acılarıyla yüzleşmek anlamına geliyordu. Hitler’i canlandırmak, Shakib için derin bir içsel keşif yolculuğunu beraberinde getirdi. Rol, sadece sahne arkasında değil, aynı zamanda kendi geçmişiyle yüzleşirken de oynanıyordu. Shakib, hayatının acı dolu anılarına ve kayıplarına karşı duyduğu acıyı, bu film setinde canlandırdığı karakter aracılığıyla ifade ediyordu. Bu deneyim, onun için bir tür terapi haline gelmişti.