Greta Weingarten, mutfakta telaşla akşam yemeği hazırlıyordu. Tencereler fokurduyor, tavalar cızırdıyordu, ama Greta’nın aklı yemeğinde değildi. Radyodan Willie Nelson’ın veda konseri duyurusu yankılanıyordu. Nelson’ın sesi, Greta’nın ruhunu okşuyor, onu geçmişe, parçalanmış çocukluğuna götürüyordu. Anılar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Annesi, babası, kavgalar, gözyaşları… Ve Willie Nelson’ın şarkıları… O şarkılar, Greta’ya teselli, umut ve bir kaçış yolu sunmuştu.
Aniden Greta’nın içinde bir kıvılcım çaktı. Bu konsere gitmeliydi! Willie Nelson’ı canlı görmeliydi! Bu, onun monoton hayatında bir dönüm noktası, bir uyanış olabilirdi. Hiç düşünmeden bir karar verdi. Las Vegas’a gidecekti!
Kocası ve çocukları şaşkına döndüler. “Ne yapıyorsun sen?” diye bağırdı kocası. “Aklından mı zortladın? Las Vegas’a mı gideceksin?” Ama Greta kararlıydı. Bavulunu hazırladı, dönüş bileti aldı ve bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıktı.